15 Ekim 2010 Cuma

2011 OVP; Kime Ne Getirir, Kimden Ne Götürür?

15/10/2010

ÖZGÜRCE

2011-2013 dönemini içeren Orta Vadeli Program (OVP) yayınlandı ve hemen ardından da borsa rekor bir yükselişle tarihinin en yüksek düzeyine çıktı. OVP’nin toplumun hangi kesimlerine neler getirip, hangi kesimlerinden neler götüreceğini anlamak için borsanın verdiği bu tepkiye bakmak yeterlidir aslında…

Bilindiği üzere borsa, kağıtları işlem gören şirketlerin kârlarının ya da kâr beklentilerinin artmasıyla yükselir. Şirketlerin kârının yükselmesi de maliyetlerinin düşmesi ve rekabet edebilme kabiliyetlerinin yükselmesiyle olur. Maliyetlerin düşmesi ve şirketlerin pazar paylarının artması ya ihtiyacın yüksek olduğu çok özel bir ürünün piyasaya sürülmesiyle ya da verimliliği olağan üstü düzeyde yükseltecek bir üretim tekniğinin bulunması ve uygulanmasıyla gerçekleşir. Eğer bu özel durumlar dışında bir şirketin kârı ve dolayısıyla hisselerinin değeri yükseliyorsa bunun nedeni emek maliyetinin ve/veya vergi giderlerinin düşürülmesidir.

Devletin izlediği ekonomi politikaları şirketlerin kârlılık düzeyini birçok yönden etkiler. Örneğin bugün Türkiye’de olduğu gibi cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar, şirketlerin temsilcisi gibi ülke ülke dolaşır ve bir taraftan bu şirketlerin mal ve hizmetlerini pazarlamaya çalışır veya bu şirketlere yatırım yapacak ortak ararlar. OVP gibi programlar ise hükümetlerin devlet erkini kullanarak uygulanacakları politikaları ve tercihleri belirtir. Bu tür programlarda vergilerin hangi toplum kesiminden alınacağı, bütçeden hangi toplum kesimine daha fazla kaynak aktarılacağı gibi maliye politikalarının yanı sıra uygulanacak sosyal politikalar ve istihdam politikalarıyla da hangi toplumsal sınıfın çıkarlarının korunacağı ortaya konulur.

2009 yılında hazırlanan OVP gibi 2010 yılında hazırlanan ve 2011-2013 dönemini kapsayan OVP’de de “Ekonominin rekabet gücü, kamu harcamalarında etkinlik, iyi yönetişim, devlet yardımları, eğitim sistemi, yargı sistemi, kayıt dışılık, yerel yönetimler ve bölgesel gelişme alanlarında yapısal dönüşüm ihtiyacı devam etmektedir” tespiti yapılmıştır. Söz konusu yapısal dönüşüm, tamamen piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak neoliberal politikalar çerçevesinde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Bu bağlamda 2010 OVP ile bir taraftan “kamu açıklarının azaltılması…” hedefi ortaya konulmuş, diğer taraftan da “...özel sektörün kullanabileceği kaynakların artırılmasına katkı sağlayacak ve böylece özel sektör öncülüğünde bir büyüme sürecinin gerçekleşmesine yardımcı olacaktır” ifadesi kullanılmıştır. Bunun anlamı, kamu gelirleri arttırılıp, kamu giderlerinin azaltılacağı ama bu yapılırken özel sektörün çıkarları gözetileceğidir. Yani kamu gelirlerini arttırmak için toplumun ödediği dolaylı vergiler artacak, kamu giderlerini azaltmak için de eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerine ayrılan pay düşecektir. Böylece sermaye daha az vergi öderken bütçeden yüklü teşvikler alacaktır.

2010 OVP’de diğer bir hedef de “…işgücü piyasasının esnekliğini ve işgücüne katılımı artıracak politikalara ağırlık verilecektir” ifadesiyle ortaya çıkmaktadır. AKP hükümeti özellikle 2008 yılından buyana ekonomik krizi ve krizle birlikte yükselen işsizliği de bahane ederek istihdama ilişkin bir dizi politikayı uygulamaya koymuştur. Bu politikalar sermayenin üzerindeki emek maliyetini en aza indirmek üzere bir taraftan maliyetin bir kısmını genel bütçenin ve İşsizlik Sigortası Fonunun (İSF) üzerine yıkmak, diğer taraftan da istihdamda esnekliği arttırmaktır. Sosyal güvenlik primlerinin, vergilerin ve kısmi çalışma ödeneği gibi adlar altında ücretlerin genel bütçe ve İSF üzerine yıkılmasıyla sermaye büyük bir yükten kurtulmakta ve bu yük toplumsallaştırılmaktadır. Öte yandan işgücü piyasasının esnekleştirilmeyle birlikte işveren, işçiyi istediği zaman işten çıkartma, istediği süre ve istediği ücretle çalıştırma özgürlüğüne kavuşmaktadır. Bunun emekçiler için anlamı ise daha düşük ücret, daha uzun, daha kötü koşullarda çalışma ve güvencesizlik olmaktadır.

Kısacası, emekçiler için 2010 OVP, yeni zamlar, daha kötü ve daha pahalı kamu hizmeti, daha düşük ücret, daha uzun süreyle daha kötü koşullarda çalışma ve güvencesizlik anlamına gelmektedir. Ama buna karşılık sermaye için OVP, daha az vergi, daha fazla devlet teşviki ve daha ucuz işgücü demektir. İşte bu nedenle borsalar coşmakta ve AKP Hükümetiyle arası açık gibi görünen TÜSİAD’ın ve diğer tüm sermaye kesimlerinin yüzü gülmektedir. Tüm bunlar olurken sendikalar ise sessiz sedasız olan biteni izlemekle yetinmektedir (!)

Hiç yorum yok: