11 Şubat 2011 Cuma

Tahrir Meydanı’ndan Sakarya Meydanı’na…

11/02/2011

ÖZGÜRCE
Kahire’nin Tahrir Meydanı, Ankara’nın Sakarya Meydanı’nın geçen yıl bu zamanlardaki haline giderek daha fazla benzemeye başladı. Bu benzeşme sadece Tahrir Meydanı’ndaki çadırlar yüzünden değil, direnişin kırılması ya da sulandırılmasına yönelik gayretler nedeniyle de…

Şimdi çıkıp, Sakarya Meydanı’ndaki birkaç bin TEKEL işçisiyle Tahrir Meydanı’na ve Mısır’ın diğer kentlerindeki meydanlara çıkan milyonları nasıl benzeştirirsin diyenler olacaktır. Elbette kapsamı ve hedefleri bakımından iki direniş arasında dağlar kadar fark varmış gibi görülebilir. Örneğin Tahrir Meydanı’ndaki milyonları Sakarya Meydanı’ndaki binlerle karşılaştırmak abes kabul edilebilir. Ya da Tahrir Meydanı’ndaki “devrim” sloganlarıyla 30 yıllık dikta rejimini yıkma hedefi karşısında Sakarya Meydanı’nda TEKEL işçileri ve onlara destek olan birkaç bin emekçinin daha güvencesiz bir yaşama ve daha düşük bir gelire karşı haklarını korumayı hedefleyen direnişleri arasında ilk bakışta bir benzeşme görülemeyebilir.

Ancak şunu unutmamak gerekir ki her iki direnişin çıkış noktasında ekmek ve o ekmek için gerçekleştirilen mücadeleye engel oluşturan baskılar vardır. Mısır, 30 yıllık Mübarek rejimi süresince küresel sermayenin ucuz emek alanı haline getirilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte toplumun küçük bir kesimi müthiş zenginleşirken toplumun çok büyük bir kesimi açlığa, yoksulluğa, işsizliğe itilmiştir. Sırtı batı demokrasilerince sıvazlanan Mübarek rejimi, buna karşı çıkanları engellemek için sivilleşme görüntüsü altında bir polis devleti kurarak, tüm toplumsal muhalefeti baskı altına almış, sendikaları ise rejimin arka bahçesi haline getirmiştir. Ama tüm bu sürecin sonunda bıçak kemiğe dayanmış ve Mısır halkı, rejime karşı ayaklanmıştır. Rejimin simgesi olan Mübarek’in gitmesi, daha demokratik ve daha hakça paylaşımın olduğu bir Mısır için halk Tahrir Meydanı’ndadır.

Mısır gibi Türkiye’de de 30 yıldır, ülkeyi küresel sermayenin ucuz emek alanı haline getirmeye çalışan bir rejim hakimdir. Türkiye’de Mısır’dan farklı olarak iktidar koltuğunda farklı siyasi partilerin başındaki farklı siluetler görüntü vermiştir. Ancak özünde uygulanan politikalar değişmemiş, Türkiye’de de Mısır’daki gibi küçük bir azınlık müthiş zenginleşirken toplumun geniş kesimleri açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve güvencesizliğe itilmişlerdir. Mısır’dan farklı olarak Türkiye’de siyasi iktidarlar demokrat oldukları iddiasında olmuşlar ama Mısır’daki gibi toplumsal muhalefeti baskılamak ve sendikaları arka bahçeleri haline getirmek için de ellerinden geleni yapmışlardır.

Tüm bu süreç sonunda Mısır’daki gibi emekçi kesimlerin ekonomik, sosyal kayıpları ve bunlara karşı tepki verenlere yönelik baskılar sonucunda Türkiye’de de bıçağın kemiğe dayandığı yere gelinmiştir. Ancak Mısır’ın görece homojen olan toplumsal yapısına karşılık Türkiye’de hem işçi sınıfı içerisinde katmanlaşma hem de etnik köken ve mezhep farklılıkları çok daha fazladır. Bu da Türkiye’de toplumun suni farklılaşmalar üzerinden bölünerek yönetilmesine olanak sağlamaktadır. Suni farklılıkların öne çıkartıldığı bir düzen içinde de özünde çıkar ortaklığı bulunan kesimler içinde bıçağın kemiğe dayanmasını algılamada zaman farklılığı ortaya çıkmaktadır.

TEKEL direnişinin sadece TEKEL işçilerinin direnişi olarak kalması ve aslında aynı koşulları yaşayan diğer kesimlerin bu direnişi kendileriyle özdeşleştirmemeleri de algılamadaki bu zaman farklılaşmasından kaynaklanmaktadır. Ve bu farklılaşma nedeniyle Türkiye’de -en azından şimdilik- Tahrir Meydanı’ndaki gibi topyekün bir direniş yerine, Sakarya Meydanı’ndaki gibi katılımın sınırlı olduğu ve rejimle uyumlaşmış sendikaların kolayca engelleyebildiği bir direnişle yetinilmiştir. Bunun sonucu olarak da Mısır’daki gibi açlığı, işsizliği, yoksulluğu güvencesizliği dayatan rejimi sarsmak bir yana, ekonomik ve sosyal haklar en hızlı biçimde tırpanlanmaya devam ederken, buna karşı yürütülen mücadelede baskılar -en son torba yasaya karşı Ankara’daki eylemde de görüldüğü gibi- şiddetini arttırarak sürmektedir.

Bu tablo karşısında küresel sermayenin yayın organları ve temsilcileri tarafından Türkiye’nin ekonomik ve demokratik yapısıyla Mısır’a ve halk hareketlerinin yoğunlaştığı diğer ülkelere bir model olarak gösterilmesi son derece anlamlıdır. Ancak bu süreçte Türkiye’nin de ekmek mücadelesi veren kesimlere karşı uyguladığı baskılar bakımından özellikle demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda örnek gösterildiği ülkelere benzeştiğini de gözden kaçırmamak gerekir.

Hiç yorum yok: