ÖZGÜRCE
08/03/2013
Kürtlerin çözüm için devletle (yani AKP ile) yeni Anayasa üzerinden müzakere masasına oturması, diğer ezilen kesimlerde “Kürtlerin kendi haklarına rağmen AKP ile uzlaşacağı” kaygısını yaratmıştır. Kürtlerin, 10 yıldır uyguladığı neoliberal yapısal uyum programı ile emekçilerin haklarını elinden alan işsizliğe, yoksulluğa, güvencesizliğe sürükleyen; ABD himayesinde izlediği dış politika ile bölgede savaş rüzgarları estiren bir partinin iktidarını perçinleyecek bir anlaşma yapma olasılığı gerçekten kaygı vericidir.
Ancak tüm bu kaygılara rağmen, 30 yılı aşkın süredir ulusal kimliklerinin ve kültürel haklarının tanınması için büyük acılar çekerek mücadele yürütmüş bir halktan tam da taleplerinin yerine getirileceği bir çözüm olasılığının doğduğu süreçte çözümden vazgeçmesini istemeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Kürtleri bugün siyasi iktidarı masaya oturtacak noktaya taşıyan mücadelesi esas olarak 12 Eylül darbesinin insanlık dışı baskılarına karşı başlamıştır. Aynı dönemde Kürtlerle birlikte emekçiler, sosyalistler, demokratlar da benzer baskılarla karşılaşmıştır. Ancak bu kesimlerden farklı olarak Kürtler, mücadelelerini bir halk hareketine dönüştürmeyi başarmış ve bu mücadeleyi her platformda ısrarla sürdürmüştür. 30 yılı aşan bu mücadele sürecinde 10 binlerce can kaybedilmiş, milyonlarca Kürt yerlerinden yurtlarından edilip açlığa sefalete sürüklenmiş, on binlerce Kürt en ağır işkencelerden geçirilmiş ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmıştır.
Bugün Kürtleri kendilerine rağmen çözüm masasına oturmakla suçlayanların Kürtlerin bu ağır bedelleri ödeyerek yürüttüğü mücadele sürecinde kendilerinin neler yaptıklarına bakmaları gerekir. Örneğin sağlık hakkından sosyal güvenlik hakkına, eğitim hakkına kadar pek çok sosyal hak ortadan kalkarken; emekçiyi insan yerine koymayan çalışma düzenleri uygulamaya geçirilirken emek örgütleri nasıl bir mücadele yürütmüştür? Sosyal hakların ortadan kaldırılması en az 50 milyon kişiyi, çalışma yaşamının vahşileştirilmesi ise en az 20 milyon kişiyi doğrudan ilgilendirilirken; emek örgütleri bunların ne kadarını mücadeleye çekebilmiştir? Daha bir yıl önce eğitim sistemini gericileştiren ve çocukları işçi olarak gören eğitim sistemine karşı kaç kişi tepki göstermiş, sokağa çıkmıştır? Eğitim sistemi gibi tüm toplumu ilgilendiren bir yasa Meclisten çıkartılırken bin dolayındaki “cengaver” eğitimci dışında polisin gazı, tazyikli suyuna karşın sokağa çıkan, tepki gösteren olmuş mudur?
Ya son yıllarda emekçileri en çok heyecanlandıran TEKEL direnişine ne demeli: Bin işçinin tüm emekçileri ilgilendiren güvenceli iş ve insanca yaşayacak ücret için yaptığı direniş bırakınız emek örgütlerince tüm emekçilerin mücadelesi haline getirilecek biçimde sahiplenmeyi, bu örgütlerce sabote edilerek bitirilmiştir.
Ya son yıllarda emekçileri en çok heyecanlandıran TEKEL direnişine ne demeli: Bin işçinin tüm emekçileri ilgilendiren güvenceli iş ve insanca yaşayacak ücret için yaptığı direniş bırakınız emek örgütlerince tüm emekçilerin mücadelesi haline getirilecek biçimde sahiplenmeyi, bu örgütlerce sabote edilerek bitirilmiştir.
Evet, sosyal diyalog adı altında emek karşıtı politikaları meşrulaştıranlar, AB’den tüm haklar gelir safsatasıyla işçileri uyutmaya, mücadeleden uzaklaştırmaya yönelik işçi eğitimleri yapanlar; Kürtlerin yürüttüğü mücadele için parmak oynatmayıp, Kürt düşmanlığı üzerinden örgütlenme çalışması yürütenler, Kürtleri çözüm masasına oturmakla suçlamadan önce kendilerine bakmalıdır.
Kürtleri çözüm masasına oturduğu için eleştirenlerin emekçilerin hakları için, demokrasi için yaptıklarıyla Kürtlerin aynı dönemde yürüttüğü mücadeleyi karşılaştırmadan herhangi bir söz söylemeye hakkı(mız) olmadığını düşünüyorum.
Şuna inanıyorum ki geçen 30 yılda emek örgütleri ve sosyalistler ideolojik temellerinden uzaklaşmadan sınıf perspektifi ile bir mücadele yürütmüş olsaydı; emekçi kesimlerin güveni sağlanacak, mücadele yaygınlaşacak ve çok daha ileriye taşınmış olacaktı. İşte o zamanda çözüm masası sadece Kürt halkı için değil, başta emekçiler olmak üzere tüm ezilenlerin hakları için kurulacaktı ve Türkiye’de gerçek anlamda kalıcı bir demokrasi sağlanabilecekti.
Şuna inanıyorum ki geçen 30 yılda emek örgütleri ve sosyalistler ideolojik temellerinden uzaklaşmadan sınıf perspektifi ile bir mücadele yürütmüş olsaydı; emekçi kesimlerin güveni sağlanacak, mücadele yaygınlaşacak ve çok daha ileriye taşınmış olacaktı. İşte o zamanda çözüm masası sadece Kürt halkı için değil, başta emekçiler olmak üzere tüm ezilenlerin hakları için kurulacaktı ve Türkiye’de gerçek anlamda kalıcı bir demokrasi sağlanabilecekti.
Sözün özü: Türkiye’de ezilen halklarla ezilen sınıfların mücadelelerini yeterince ortaklaştıramaması büyük bir kayıptır. Bu kayıpta sorumluluğun önemli kısmı sınıf perspektifinden sapmış olan emek örgütlerinindir. Kürtlerin ağır bedeller ödeyerek geldikleri çözüm sürecinden (kendi istekleri dışında) dönmelerinin diğer ezilen kesimlerin hakları için herhangi bir katkısı olmayacaktır. Aksine kimlik ve kültürel haklarının tanınmasıyla birlikte bugüne kadar sınırlı olanaklarıyla Türkiye’de emek ve demokrasi mücadelesine katkı vermiş olan Kürt emekçiler, sınıf mücadelesine çok daha büyük katkı sağlayacaklardır. Yeter ki geçmişteki hatalar tekrarlanmasın ve Kürt, Türk ve diğer halkaların emekçiler sınıf perspektifi içerisinde mücadele için örgütlenebilsin; işte tüm ezilenler için gerçek çözüm o zaman gerçekleşecektir (!)
Demokrasi için barış için emekçilerin hakları için mücadele eden tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder