1 Mart 2013 Cuma

Demokrasi için çözüm, çözüm için demokrasi(!)


ÖZGÜRCE
01/03/2013
Bir sorunun gerçek anlamda çözümü için önce sorunun iyi tanımlanması gerekir. Örneğin bugün çözüm için yoğun çaba harcanan sorun; Kürt halkının kültürel ve siyasal haklarının inkârından kaynaklandığı için Kürt sorunu olarak tanımlanabilir. Ama Kürt halkının hakları için yürüttüğü mücadele karşısında baskıyı şiddeti bir araç gören anlayışın yarattığı ve on binlerce gencin ölümüne mal olan sorunu sadece Kürtlerin sorunu olarak tanımlamak yeterli olmaz. Çünkü birlikte yaşayan halklardan birinin karşı karşıya kaldığı zulüm diğer halkı da aynı ölçüde etkileyecektir. Zira Kürtlerin baskı ve şiddet gördüğü süreçte Türkiye’de emekçiler, sosyalistler, Aleviler ve azınlıklar da baskı ve şiddete maruz kalmışlardır. Dolayısıyla Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorun vardır ancak bu sorun, Kürt sorununu da kapsayan Türkiye’nin demokrasi sorunundan bağımsız değildir. Yani nasıl ki Türkiye’de demokrasi sorunu bütünüyle çözülmeden emekçilerin, Alevilerin, azınlıkların sorunları çözülemeyecekse Kürt sorunu da tek başına çözülemez; sorun çözülmüş gözükse bile bu çözüm kalıcı olamaz. Kürtlerin de diğer ezilen kesimlerin de sorunlarının çözümü Türkiye’de demokrasi sorununun çözümünden geçmektedir.
Ancak burada ifade edilen “Türkiye’de demokrasi sorunu çözülmeden Kürt sorunu kalıcı olarak çözülemez” anlayışı, solun bir kesiminden Kürtlerin çözüm çabalarına yönelen eleştirilerle karıştırılmamalıdır. Söz konusu eleştiriler büyük ölçüde diğer kesimlerin sorunları çözülmeden neden Kürtlerin çözüm masasına oturdukları üzerinedir. Bu eleştiri özellikle son 30 yılda büyük bedeller ödeyerek bir mücadele yürüten Kürtlerin bedel ödemeye devam etmesini istemek anlamına gelir ki bu en hafif ifadeyle insafsızlıktır.
Benim ifade etmeye çalıştığım, Kürtleri eleştiren yaklaşımların tersine özellikle emek örgütlerinin ve sosyalistlerin dönüp kendilerine bakmaları üzerinedir. Bugün Kürtleri kendilerini göz ardı ederek çözüm aramakla suçlayanlar acaba büyük acıların yaşandığı süreçte Kürt halkının haklarını ne kadar savunmuşlardır ya da savunmuşlar mıdır?
Geçen 30 yılda yaşanan savaşın da sonucu olarak yerlerinden yurtlarından edilen Kürtler; kentlerde ücretli emek olarak çalışmaya başlamış, yani işçileşmiştir. Ancak kültürel ve siyasal hakları henüz tanınmayan Kürt emekçilerin bir anda sınıf mücadelesinin parçası olmasını beklenemez. Kaldı ki Kürtleri sınıf bilincinden uzak olmakla suçlayanların Türk emekçilerin ne kadarını sınıf bilinciyle hareket etmeye yöneltebildiklerini de sorgulamaları gerekir. Şunu çok açık ifade etmek gerekir ki Kürt halkı demokrasi mücadelesi verirken diğer ezilen kesimlerin mücadelesinin önünde engel oluşturmamış, yeterli olmasa da örneğin KESK içinde DİSK içinde ortak mücadele zeminleri sağlanmaya çalışılmıştır. Ama gelin görün ki emekçilerin hakları için mücadele ettiği iddiasındaki birçok sendika ve kendisini solda tanımlayan parti, resmi ideolojiye paralel olarak Kürt halkının haklarını yok saymış, onları dışlamıştır.
Bu yazıda amaç geçmişteki hataları, eksiklikleri ortaya serip bir ayrışma yaratmak değildir. Ancak eğer sorun Türkiye’nin demokrasi sorunu diyorsak, bu sorun çözülmeden hiçbir çözüm kalıcı olamayacak diyorsak önce ortak mücadele koşullarını oluşturmak gerekir. Bunun için de sorunlar karşılıklı olarak sahiplenilmelidir.
Sözün özü: Kürt halkı 30 yılda büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü mücadelenin sonucunda siyasi iktidarı masaya oturtarak çözüm için önemli bir aşama kaydetmiştir. Evet, Türkiye’de demokrasi sorunu çözülmeden Kürt sorunu kalıcı olarak çözülemeyecektir. Ancak şunu da unutmamak gerekir; nasıl ki emekçilerin ve diğer ezilenlerin sorunları çözülmeden demokrasi sorunu çözülemeyecekse Kürt sorunu çözülmeden de Türkiye’nin demokrasi sorunu çözülemeyecektir. O halde Kürt hareketinin çözüm sürecinde kaydettiği aşama Türkiye’deki demokrasi sorunun çözümü için de önemli bir adım olarak kabul edilmeli ve demokrasi özlemi duyan tüm kesimler bu süreci sahiplenmeli ve çözümün tarafı olmalıdır (!)

Hiç yorum yok: