29 Temmuz 2022 Cuma

Araba Sevdası

                                        30 Temmuz 2022

Kemal Kılıçdaroğlu, pazartesi akşamı sosyal medya üzerinden yayımladığı kısa videoda otomobiller üzerindeki yüksek vergi oranlarına değindi, sonrasında bu videonun kaydını Twitter hesabından paylaşırken de “Birkaç ay araç almayı ertelerseniz, Bay Kemal olarak sözümdür: İkinci el araba parasına, sıfır araba aldıracağım sizlere” notunu düştü. Kılıçdaroğlu’nun gençlere sıfır otomobil vaat eden konuşması ve paylaşımları bundan yaklaşık 125 yıl önce (1898) yayımlanmış bir romanı, Türk edebiyatında ilk realist roman örneği olarak da kabul edilen Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası adlı eserini anımsattı.

19. yüzyıl sonlarında kaleme alınmış olan bu romanda sözü geçen bir at arabasıydı ve Kılıçdaroğlu’nun gençlere vaat ettiği otomobille arasında doğrudan bir bağ yoktu elbette. Ancak

Osmanlı’nın çöküş döneminde Avrupa’da -yaşanan sınıf çelişkilerini, mücadeleleri görmezden gelerek- burjuvazinin şaşaalı yaşamına öykünen; bunu yaparken de içinde yaşadığı topluma yabancılaşan, “Batılılaşma” anlayışını yeren bu romanla ekonominin çöküşte olduğu işsizliğin, yoksulluğun giderek derinleştiği bugünlerde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı otomobil vaadi -ironiyle karışık- bir çağrışıma neden oldu bende.

Şunu kabul etmek gerekir ki, “Araba Sevdası” romanının yayımlanmasını takip eden yıllarda otomobil teknolojisi öyle süratle gelişti, otomobilin üretim sistemi ve toplumsal ilişkiler üzerinde etkisi öyle belirleyici oldu ki 20. yüzyıl için “otomobilin yüzyılı” tanımlaması bile yapıldı. Yani otomobil, sadece bir ulaşım aracı olmanın ötesinde kapitalizmin 19. yüzyılın son çeyreğinde içine girdiği derin bunalımdan çıkmasında önemli katkısı olan bir “can simidi” oldu. 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmaya yaklaşırken, otomobilin halen kapitalizmin ve onun siyasi temsilcileri için “can simidi” olma işlevini sürdürdüğünü görüyoruz. Belli ki egemenler yenisini bulana kadar otomobilin bu özelliği sürecek, kim bilir belki 21. yüzyıl da “otomobil yüzyılı” olarak anılır.

Otomobilin yüzyıllara damgasını vurmasını sağlayan bir meta haline gelmesi, her şeyden önce Ford otomobil fabrikasının kurucusu H. Ford’un geliştirdiği bant sisteminin F. Taylor’un “Bilimsel Yönetimin İlkeleri”yle buluşmasıyla ortaya çıkan ve Fordizm olarak adlandırılan üretim ve yönetim tekniklerinin tüm kapitalist üretim sistemindeki belirleyici etkiyle olmuştur. Kapitalist üretim sisteminde Fordizmin belirleyici etkisini aşarak 20. yüzyılın son çeyreğinde üstünlüğü ilan edilen yine otomobil üretimi üzerinden geliştirilen ve Toyotizm olarak da anılan “yalın üretim modeli”dir.

Fordizm’den Toyotizm’e geçişte en önemli değişim şüphesiz çalışma rejiminde olmuştur. Toyotizmle beraber, statü hukuka dayanan, emekçilere güvence sağlayan sosyal haklar ve çalışma standartları içeren Fordizmin yerini emekçiler için güvencenin ve çalışma rejiminin kurallarının ortadan kalktığı, esnekliğin sınırsız hale geldiği bir üretim biçimi almıştır.

Fordizmin ve Toyotizmin ortak yönü; bir taraftan üretim sürecinde emek sömürüsünü daha fazla arttırırken, diğer taraftan tüketimi sürekli olarak arttırmaktır. Tüketim konusunda otomobilin diğer ürünlerden farkı, sadece otomobilin satın alınması değil, beraberinde yol, köprü gibi alt yapı yatırımları gerektirmesi, petrole bağımlılığı artırması ve ulaşımı kolaylaştırarak ticareti, turizmi canlandırmasıdır.

Bu nedenle ekonominin dinamosu olarak görülen otomobilin satın alınması, kullanılması sadece otomobil üreticileri değil burjuva siyasetçiler tarafından da özendirilmiştir. 20. yüzyıl diktatörleri otomobili diktatörlüklerinin güç sembolü olarak görmüş, büyük önem vermiştir. Örneğin Hitler Volkswagen’in, Mussolini Fiat’ın gelişmesi ve halkın satın alması için büyük çaba sarf ederken, modern otomobilin atası kabul edilen H. Ford, Sovyetlere karşı Nazizm’i desteklemiştir. Burjuva siyasetçiler, faşistler ve Naziler otomobili desteklerken, toplu taşımayı savunanlar ise “komünist” olarak tanımlanmıştır.

21. yüzyılda da değişen pek bir şey yoktur. Burjuva ideologlar ekonomik refahı otomobil sayısının nüfusa oranıyla ölçmeye çalışırken, siyasetçiler de otomobil üzerinden toplumun desteğini alma çabası içindedir. Örneğin “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçiş referandumunun propaganda sürecinde Erdoğan, Türkiye’nin fikrî mülkiyet haklarına sahip olduğu ilk otomobilinin üretileceğini -büyük bir debdebeyle- ilan etmiştir. 2022 yılında seri üretime hazır hâle geleceği açıklanan Togg’dan henüz bir haber yoktur(!)

Halkı enflasyonla, işsizlikle, yoksullukla boğuşan; yeterli beslenemeyen, sağlık ve eğitim hakkını kullanamayan; üstelik tüm bu sorunları ifade etme özgürlüğünden yoksun olunan bir ülkede Kılıçdaroğlu’nun “araba sevdası” diğer burjuva siyasetçilerden farkı olmadığını göstermiştir.

Hiç yorum yok: