07/07/2009
TÜİK, 2008 yılı Ekim ayında gerçekleştirdiği “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”nın sonuçlarını açıklamış. Buna göre araştırma kapsamında görüşme yapılanların yüzde 60’ı geleceğe umutla bakıyormuş. İçinde bulunduğumuz koşullarda elde edilen sonuç oldukça ilginç doğrusu. Medya, sonuçları bakımından ilginç ve bir o kadar da –tüm TÜİK verileri gibi- şüpheyle karşılanması gereken bu araştırmada AB ile ilgili olan sonuçları öne çıkartıp, haberi “Türkiye’de 2 kişinden 1’i AB’yi istiyor” manşeti ile verdi. Söz konusu araştırmaya göre Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenlerin oranı yüzde 51.9 imiş, buna karşılık yüzde 29.5 ise AB üyeliğine karşı çıkıyormuş. Yüzde 18.6’nın ise bu konuda bir fikri yokmuş.
Özellikle Türkiye’ye “aday ülke” statüsü verilmesinin ardından oluşturulan Ulusal Program ile birlikte Katılım Ortaklığı Belgesi ve İlerleme Raporları sayesinde Türkiye’nin hemen her alandaki politikaları AB’nin istediği biçimde oluşturuldu. Dolayısıyla yaşamın tüm alanlarında AB belirleyici bir etken haline geldi. Ancak gelin görün ki yaşamın her alanında egemen hale gelen AB, Türkiye’de doğru dürüst tartışılmadı ve toplum bilgilendirilmedi. Sadece toplumun temel bilgi kaynağı olan medyayı elinde bulunduran sermaye ve hükümetin tek yanlı propagandaları ile AB, yegane “kurtuluş yolu” olarak gösterilerek neredeyse efsaneleştirildi. AB’nin efsaneleşmesinde medyanın yanı sıra “AB imajını düzeltme” amacıyla ayrılmış “bonkör” fonları kullanan sendikalar, üniversiteler ve STÖ’ler de bu propaganda sürecine katıldılar. Sonuç olarak da ortaya en yaşamsal konularda belirleyici olan bir yapıyı tanımadan onu savunan ya da karşı çıkan bir toplum ortaya çıktı.
Toplumun AB konusundaki düşünceleri ve bilgi düzeyini ortaya koyan çalışmaların en düzenlisi bir AB resmi istatistik kurumu olan Eurobarometre’nin yılda iki kez yaptığı araştırmadır. Eurobarometre’nin 2008 Güz döneminde gerçekleştirdiği araştırmasına göre TÜİK’e göre 51.9 olan AB’yi destekleyenlerin oranı yüzde 42 çıkmıştır. Yani bu araştırma “Türkiye’de 2 kişinden 1’i AB’yi istiyor” savına dayanak olan TÜİK verilerini doğrulamamaktadır (http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/eb/eb70/eb70_tr_nat.pdf)
AB’ye karşı ya da taraftar olanların oranından daha önemli olan kuşkusuz toplumun AB konusundaki bilgi düzeyidir. Eurobarometre araştırmasında bilgi düzeyini ölçmek amacıyla AB’nin kaç ülkeden oluştuğu, İsviçre’nin AB üyesi olup olmadığı gibi sorular yöneltilmiş ve bu sorulara doğru yanıt verenlerin oranı sadece yüzde 17 olmuş. Yani yüzde 83, AB’nin en temel özellikleri konusunda dahi ya cevap verememiş ya da yanlış cevap vermiş.
Eurobarometre araştırması, AB konusundaki yanlış bilgilenmenin sadece AB’nin kurumsal yapısı konusunda değil kişisel beklentiler konusunda da var olduğunu ortaya koymuş. Bu bağlamda “AB size şahsen ne ifade eder?” sorusu kapsamında AB’nin ekonomik refahı ifade ettiğini düşünenlerin oranı AB üyesi ülkelerde yüzde 17 iken Türkiye’de bu oran yüzde 32 olmuş. Benzer biçimde AB’nin sosyal güvenlik hakkını ifade ettiğini düşünenler AB ülkelerinde yaşayanlar arasında yüzde 9 iken Türkiye’de bu oran yüzde 17 olmuş. Diğer taraftan AB vatandaşları arasında AB’yi bürokrasi olarak ifade edenler yüzde 17 iken Türkiye’de bu oran yüzde 2 çıkmış. AB’nin suç işleme oranlarının artmasına neden olduğunu düşünen AB vatandaşları yüzde 14 iken Türkiye’de bu oran yüzde 3 olmuş.
Uzun sözün kısası, AB’ye ait bir kurumun yapmış olduğu çalışma da göstermiş ki Türkiye’de toplum AB konusunda bilgi sahibi olmadığı gibi AB’yi daha iyi yaşam olanakları sağlayacak bir yapı olarak düşünüyor. Ve bu düşünce ile de AB üyeliğine destek veriyor. Aslına bakarsanız “AB’nin imajı” için gerçekleştirilen onca çarpıtılmış çalışmaya ve yanıltıcı propagandaya rağmen ancak yüzde 42’lik bir desteğe sahip olunması son derece anlamlıdır. Zira yıllardır demokrasi, sosyal haklar, ekonomik refah adına efsaneleştirilen AB’nin neoliberal dönüşüm sürecini örtmeye çalışan bir paravan olduğunun farkına varmış olan küçümsenmeyecek bir kesim vardır. Yine Eurobarometre’nin araştırmalarında AB’ye desteğin 2004’te yüzde 71 düzeyindeyken yüzde 42’lere düşmüş olması da dikkate alınırsa tüm çabalarına rağmen AB’cilerin foyasının her geçen gün daha da fazla ortaya çıktığı görülmektedir.
Şimdi esas merak edilen, AB’nin gerçek yüzü daha da belirginleşip; esnek çalışmanın, güvencesizliğin, özelleştirmelerin, sağlık ve sosyal güvenlik hakkının kaybedilmesinin ve emek karşıtı daha nice düzenlemenin AB dayatmalarının ürünü olduğu açığa çıktığında; onun arkasına sığınıp emekten yana olma iddiasıyla siyaset yapanlar, sendikacılık yapanlar ne yapacak, yüzlerini nasıl ve neyin ardında gizleyeceklerdir?
Özellikle Türkiye’ye “aday ülke” statüsü verilmesinin ardından oluşturulan Ulusal Program ile birlikte Katılım Ortaklığı Belgesi ve İlerleme Raporları sayesinde Türkiye’nin hemen her alandaki politikaları AB’nin istediği biçimde oluşturuldu. Dolayısıyla yaşamın tüm alanlarında AB belirleyici bir etken haline geldi. Ancak gelin görün ki yaşamın her alanında egemen hale gelen AB, Türkiye’de doğru dürüst tartışılmadı ve toplum bilgilendirilmedi. Sadece toplumun temel bilgi kaynağı olan medyayı elinde bulunduran sermaye ve hükümetin tek yanlı propagandaları ile AB, yegane “kurtuluş yolu” olarak gösterilerek neredeyse efsaneleştirildi. AB’nin efsaneleşmesinde medyanın yanı sıra “AB imajını düzeltme” amacıyla ayrılmış “bonkör” fonları kullanan sendikalar, üniversiteler ve STÖ’ler de bu propaganda sürecine katıldılar. Sonuç olarak da ortaya en yaşamsal konularda belirleyici olan bir yapıyı tanımadan onu savunan ya da karşı çıkan bir toplum ortaya çıktı.
Toplumun AB konusundaki düşünceleri ve bilgi düzeyini ortaya koyan çalışmaların en düzenlisi bir AB resmi istatistik kurumu olan Eurobarometre’nin yılda iki kez yaptığı araştırmadır. Eurobarometre’nin 2008 Güz döneminde gerçekleştirdiği araştırmasına göre TÜİK’e göre 51.9 olan AB’yi destekleyenlerin oranı yüzde 42 çıkmıştır. Yani bu araştırma “Türkiye’de 2 kişinden 1’i AB’yi istiyor” savına dayanak olan TÜİK verilerini doğrulamamaktadır (http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/eb/eb70/eb70_tr_nat.pdf)
AB’ye karşı ya da taraftar olanların oranından daha önemli olan kuşkusuz toplumun AB konusundaki bilgi düzeyidir. Eurobarometre araştırmasında bilgi düzeyini ölçmek amacıyla AB’nin kaç ülkeden oluştuğu, İsviçre’nin AB üyesi olup olmadığı gibi sorular yöneltilmiş ve bu sorulara doğru yanıt verenlerin oranı sadece yüzde 17 olmuş. Yani yüzde 83, AB’nin en temel özellikleri konusunda dahi ya cevap verememiş ya da yanlış cevap vermiş.
Eurobarometre araştırması, AB konusundaki yanlış bilgilenmenin sadece AB’nin kurumsal yapısı konusunda değil kişisel beklentiler konusunda da var olduğunu ortaya koymuş. Bu bağlamda “AB size şahsen ne ifade eder?” sorusu kapsamında AB’nin ekonomik refahı ifade ettiğini düşünenlerin oranı AB üyesi ülkelerde yüzde 17 iken Türkiye’de bu oran yüzde 32 olmuş. Benzer biçimde AB’nin sosyal güvenlik hakkını ifade ettiğini düşünenler AB ülkelerinde yaşayanlar arasında yüzde 9 iken Türkiye’de bu oran yüzde 17 olmuş. Diğer taraftan AB vatandaşları arasında AB’yi bürokrasi olarak ifade edenler yüzde 17 iken Türkiye’de bu oran yüzde 2 çıkmış. AB’nin suç işleme oranlarının artmasına neden olduğunu düşünen AB vatandaşları yüzde 14 iken Türkiye’de bu oran yüzde 3 olmuş.
Uzun sözün kısası, AB’ye ait bir kurumun yapmış olduğu çalışma da göstermiş ki Türkiye’de toplum AB konusunda bilgi sahibi olmadığı gibi AB’yi daha iyi yaşam olanakları sağlayacak bir yapı olarak düşünüyor. Ve bu düşünce ile de AB üyeliğine destek veriyor. Aslına bakarsanız “AB’nin imajı” için gerçekleştirilen onca çarpıtılmış çalışmaya ve yanıltıcı propagandaya rağmen ancak yüzde 42’lik bir desteğe sahip olunması son derece anlamlıdır. Zira yıllardır demokrasi, sosyal haklar, ekonomik refah adına efsaneleştirilen AB’nin neoliberal dönüşüm sürecini örtmeye çalışan bir paravan olduğunun farkına varmış olan küçümsenmeyecek bir kesim vardır. Yine Eurobarometre’nin araştırmalarında AB’ye desteğin 2004’te yüzde 71 düzeyindeyken yüzde 42’lere düşmüş olması da dikkate alınırsa tüm çabalarına rağmen AB’cilerin foyasının her geçen gün daha da fazla ortaya çıktığı görülmektedir.
Şimdi esas merak edilen, AB’nin gerçek yüzü daha da belirginleşip; esnek çalışmanın, güvencesizliğin, özelleştirmelerin, sağlık ve sosyal güvenlik hakkının kaybedilmesinin ve emek karşıtı daha nice düzenlemenin AB dayatmalarının ürünü olduğu açığa çıktığında; onun arkasına sığınıp emekten yana olma iddiasıyla siyaset yapanlar, sendikacılık yapanlar ne yapacak, yüzlerini nasıl ve neyin ardında gizleyeceklerdir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder