23/06/2009
Kriz derinleştikçe krizin nelere kadir olduğu her geçen gün daha da net görmeye başladık. İşte krizin en son hikmeti: Türkiye sermayesinin baş temsilcilerinden TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, Şişecam Fabrikasında düzenlenen “Kriz varsa çare var” kampanyası için yapılan toplantıda "Yaşanan küresel kriz ortamında devir, kâr devri olmaktan çıktı, ar(*) devri oldu.” diyor.
Evet, yanlış duymadınız sermayenin baş temsilcisi devrin “kâr değil ar” devri olduğunu söylüyor. Yani, kâr güdüsünün “ar-sızlık” olduğunu, dolayısıyla varlığı kâra dayanan sermayeyi ve onun düzeni kapitalizmin de “ar-sız” olduğunu ima ediyor. Marksistlerin savunduğu bir gerçeği 150 yıl sonra da olsa bir sermaye temsilcisinin görmesi ve itiraf etmesi önemli elbette. Ama krizin sermayeye “söylettikleri” bununla bitmiyor.
Sermayenin -ya da Hisarcıklıoğlu’nun tanımlamasıyla “ar-sız”ların- bir diğer temsilcisi TÜSİAD Başkanı Yalçındağ ise aynı toplantıda sermaye dışı kesimlere şöyle sesleniyor: “Eğer evimize çekilirsek, eğer moralimizi bozarsak, kabuğumuza çekilirsek ve tüketmezsek unutmayalım ki ekonomideki düzelmeyi de ertelemiş oluyoruz. Onun için tüketimimizi, ihtiyaçlarımızı ertelememeliyiz. Sisteme inanmalıyız ve evimizden çıkarak üzerimize düşen görevi yapmalıyız.”
Sayın Yalçındağ, bu sözleri ile temsilcisi olduğu sisteme yönelik inancın giderek azalmasının telaşı –korkusu- içinde olduğunu gösteriyor. Ve işyerinde sömürdüğü, işsiz bıraktığı emekçilere sisteme inanmaya devam etmeleri ve tüketmeleri için neredeyse yalvarıyor…
Sermaye temsilcilerinin “ar-sızlık” itirafı ve sisteme inançlarını devam ettirmeleri için emekçilere yalvarışları, kapitalist ideolojinin içler acısı halini ortaya koymaktadır. Peki, kapitalizmin içinde olduğu bu koşullar karşısında emek temsilcilerinin tavrı nedir?
Emeği temsil ettiği iddiasında olanlardan beklenen; emek sömürüsü üzerine kurulmuş olan bu “ar-sız” sistemi ideolojik çöküntüsü içerisinde boğması ve emeği yücelten ideolojinin bayrağının yükseltilmesidir. Oysa emek temsilcileri “ar-sız”lardan daha ar-sız”ca “ar-sız”ların “ar-sız”lıklarını “meşrulaştırmak”la meşguldür..!
(*) “ar” sözcüğünün TDK sözlüğünde karşılığı: utanma, utanç duyma; namus olarak verilmiştir.
Evet, yanlış duymadınız sermayenin baş temsilcisi devrin “kâr değil ar” devri olduğunu söylüyor. Yani, kâr güdüsünün “ar-sızlık” olduğunu, dolayısıyla varlığı kâra dayanan sermayeyi ve onun düzeni kapitalizmin de “ar-sız” olduğunu ima ediyor. Marksistlerin savunduğu bir gerçeği 150 yıl sonra da olsa bir sermaye temsilcisinin görmesi ve itiraf etmesi önemli elbette. Ama krizin sermayeye “söylettikleri” bununla bitmiyor.
Sermayenin -ya da Hisarcıklıoğlu’nun tanımlamasıyla “ar-sız”ların- bir diğer temsilcisi TÜSİAD Başkanı Yalçındağ ise aynı toplantıda sermaye dışı kesimlere şöyle sesleniyor: “Eğer evimize çekilirsek, eğer moralimizi bozarsak, kabuğumuza çekilirsek ve tüketmezsek unutmayalım ki ekonomideki düzelmeyi de ertelemiş oluyoruz. Onun için tüketimimizi, ihtiyaçlarımızı ertelememeliyiz. Sisteme inanmalıyız ve evimizden çıkarak üzerimize düşen görevi yapmalıyız.”
Sayın Yalçındağ, bu sözleri ile temsilcisi olduğu sisteme yönelik inancın giderek azalmasının telaşı –korkusu- içinde olduğunu gösteriyor. Ve işyerinde sömürdüğü, işsiz bıraktığı emekçilere sisteme inanmaya devam etmeleri ve tüketmeleri için neredeyse yalvarıyor…
Sermaye temsilcilerinin “ar-sızlık” itirafı ve sisteme inançlarını devam ettirmeleri için emekçilere yalvarışları, kapitalist ideolojinin içler acısı halini ortaya koymaktadır. Peki, kapitalizmin içinde olduğu bu koşullar karşısında emek temsilcilerinin tavrı nedir?
Emeği temsil ettiği iddiasında olanlardan beklenen; emek sömürüsü üzerine kurulmuş olan bu “ar-sız” sistemi ideolojik çöküntüsü içerisinde boğması ve emeği yücelten ideolojinin bayrağının yükseltilmesidir. Oysa emek temsilcileri “ar-sız”lardan daha ar-sız”ca “ar-sız”ların “ar-sız”lıklarını “meşrulaştırmak”la meşguldür..!
(*) “ar” sözcüğünün TDK sözlüğünde karşılığı: utanma, utanç duyma; namus olarak verilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder