4 Nisan 2013 Perşembe

DİSK umut mu olacak hayal mi?


ÖZGÜRCE
05/04/2013

DİSK, Türkiye sınıf mücadeleleri tarihindeki en önemli örgütlenmedir. Türk-İş’in sendikal anlayışını reddederek ortaya çıkan DİSK, sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışıyla özellikle 1970’li yıllarda emekçilerin gücünü mücadeleye dönüştürmeyi başarmıştır. Bu nedenle de DİSK, Türkiye’yi küresel üretim ağı içinde ucuz emek cenneti haline getirmek için gerçekleştirilen 12 Eylül darbesinin bir numaralı hedefi olmuş ve faaliyetlerine son verilmiştir.
Bir dönem işçi sınıfı mücadelesinin efsanesi olan DİSK, 1992 yılında 8. Genel Kurulunu yaparak faaliyetlerine yeniden başlamıştır. Ancak Haziran 1992'de gerçekleştirilen “Ören Toplantıları”nda DİSK, sendikal anlayışında önemli bir rota değişikliği yapmış; sınıf ve kitle sendikacılığı yerine sermaye ile uzlaşmaya dayanan “çağdaş sendikacılık” anlayışını benimsemiştir. Bu dönemde DİSK Başkanı Kemal Nebioğlu’nun şu sözleri DİSK’in yeni çizgisini açıkça ortaya koymaktadır:  “12 yılda çok şey değişti. Bizim kongremize TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Sayın Refik Baydur geldi. Biz de önümüzdeki günler içerisinde TİSK’i ve genel başkanı ziyarete gideceğiz. Meseleleri oturup tartışacağız, biz diyalogdan, demokrasinin kural ve kurumlarının sağlıklı işlemesinden yanayız. Artık sorunları kavgayla değil masada çözeceğiz.”
1990’lı yıllarda bir taraftan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünya tek kutuplu hale gelirken, diğer taraftan da üretim sistemi emek sömürüsünü daha da arttıracak biçimde esnekleşmeye başlamıştır. Esnekleşmeyle birlikte üretimin önemli bölümü emeğin örgütsüz olduğu küçük işletmelere doğru kaymış; sayısı giderek azalan örgütlü işyerlerinde de emek sömürüsünü en üst düzeye çıkartmayı amaçlayan Japon üretim teknikleri (Toplam Kalite Yönetimi adı altında) uygulanmaya başlamıştır.  
Benimsediği “çağdaş sendikacılık” anlayışıyla DİSK, artık sınıfın bütününü kapsamak yerine sadece örgütlü olduğu alanlarda üyeleri için sermayeyle “uzlaşan” bir örgüt haline gelmiştir. Emekçilerin çok büyük bölümünü oluşturan örgütsüzleri dışlayan DİSK, sermaye ile oturduğu uzlaşma masalarında da üyelerinin emeğinin daha fazla sömürülmesine aracılık etmiştir. Öte yandan Avrupa Birliği üyeliğine bel bağlayan DİSK, AB’ye üyelik sürecinde en temel sosyal hakların ortadan kaldırılması ve çalışma standartlarının geriletilmesine yönelik politikalara yeterli direnci göstermemiştir. Özellikle DİSK’in yeniden faaliyetlerine başladığı ‘90’lı yıllarla birlikte yükselen çatışma süreci ve Kürt halkının demokrasi mücadelesi karşısında da DİSK bir sınıf örgütünden beklenen demokratik ve enternasyonalist refleksi göstermekten uzak kalmıştır. Tüm bunların sonucunda DİSK’in diğer konfederasyonlardan farkı kalmamış ve onlarla birlikte DİSK de emekçilerin gözünde itibarını yitirmeye başlamıştır.
DİSK Şubat 2012’de gerçekleştirdiği 14. Genel Kurulu oluşan yönetimin istifa etmesi nedeniyle önümüzdeki hafta sonu (6 Nisan 2013) Olağanüstü Genel Kurula gitmektedir. Gelin görün ki bir zamanlar sadece emekçilerin değil tüm toplum kesimlerinin merakla, heyecanla izlediği DİSK’in genel kurulu emekçilere, sosyalistlere hitap eden gazetelerde bile haber olma özelliğini yitirmiştir.
DİSK’in tarihi Türkiye işçi sınıfının tarihidir. DİSK’i böylesine değersizleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. “Hasbelkader” DİSK yönetimlerine gelmiş olanlar bu tarihe saygı göstermek zorundadır(!)
Sözün özü: İşçi sınıfı tarihinin efsane örgütü DİSK, “çağdaş sendikacılık” adı altında yürüttüğü “uzlaşmacı” sendikacılık anlayışının sonucunda emekçilerin güvenini yitirmiştir. Yeniden güven kazanması ve emekçiler için umut olabilmesi için DİSK’in 20 yıldır uyguladığı bu anlayıştan uzaklaşması ve yeniden sınıf sendikacılığına dönmesi gerekir. Ancak “uzlaşmacı” anlayışın içinden çıkmış olan mevcut kadrolarla bu değişimin gerçekleştirilebilmesinin mümkün olup olamayacağı konusunda umutlu olmak fazla mı hayalcilik olur Olağanüstü Genel Kurulda göreceğiz…

Hiç yorum yok: