7 Kasım 2013 Perşembe

2014 bütçesi, demokrasi ve toplumsal barışı tehdit ediyor (!)

ÖZGÜRCE
8/11/2013
Hükümetin Meclise sunduğu 2014 yılı bütçesi AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana uyguladığı ekonomik programı sürdüreceğini gösteriyor. AKP’nin 11 yıldır sadakatle uyguladığı bu ekonomi programı, 24 Ocak 1980 kararlarıyla başlatılan ve 2001 yılında Kemal Derviş tarafından revize edilen neoliberal yapısal uyum programlarının devamıdır. Neoliberalizm, küresel rekabet koşullarına uyum sağlamak için ekonominin üretim maliyetlerin en düşük seviyeye çekilebilmesini amaçlayan piyasa ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi esasına dayanmaktadır. 

Üretim maliyetlerin düşürülebilmenin birinci yolu özellikle Türkiye gibi emek yoğun üretim yapan ülkelerde emek maliyetinin düşürülmesidir. Bunun için emeğin verimliliğinin artırılıp, sermayenin emek gücü için yaptığı harcamaların düşürülmesi gerekir. Diğer bütçeler gibi 2014 bütçesi de emek verimliliğini artırmak için emek piyasalarının daha fazla esnekleştirilmesini öngörmektedir. Kıdem tazminatının tasfiyesi, kiralık emekçi büroları, taşeron çalışmanın yaygınlaştırılması gibi son dönemde yeniden gündeme gelen düzenlemeler, bütçede de yer verilen daha fazla esneklik öngörüsüyle örtüşmektedir. 2014 bütçesinde sermayenin emek gücü için yaptığı harcamaların düşürülmesi için ise 2008 krizinden bu yana uygulanan kadınlar, gençler gibi dezavantajlı sayılan kesimlerin sigorta, vergi ve hatta ücret gibi maliyetlerinin hazine yani toplum tarafından üstlenilmesidir. Öte yandan yüzde 18 olan personel giderlerinin yüzde 14’e indirilmesi ve bu kapsamda kamuda personel azaltılması ve ücretlerin baskılanması da yine bütçe tasarısında emek maliyetlerini düşürme anlayışını yansıtmaktadır.

Sermayenin maliyetlerini düşürmenin diğer bir yolu bütçe giderleri içinde sosyal harcamaları sınırlandırıp, sermayeye aktarılacak kaynakları arttırmaktır. Ayrıca kamu hizmetlerinin özel sektör için kâr alanı haline getirmesi de yine bu çerçevede değerlendirilebilir. 2014 bütçesinde eğitim ve sağlığa yüksek oranda kaynak ayrıldığı iddia edilmekteyse de tasarı incelendiğinde bu kaynakların önemli kısmının doğrudan ya da dolaylı olarak özel sektöre aktarıldığı görülmektedir. Örneğin eğitim için bütçeden ayrılan miktar 78.5 milyardır. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi 55.7 milyardır yani eğitim için ayrılan miktarın yaklaşık üçte biri (22.8 milyar) bakanlık dışındaki eğitim faaliyetlerine aktarılacaktır. Öte yandan bakanlık bütçesi içinde de Fatih Projesi, ders kitabı alımı gibi birçok kalemde harcamalar özel sektöre aktarılmaktadır. Benzer durum sağlık için de geçerlidir. Bütçede 75 milyar TL’nin sağlık için ayrıldığı söylenmektedir oysa Sağlık Bakanlığı, T. Kamu Hastaneleri Kurumu ve T. Halk Sağlığı Kurumuna ayrılan bütçenin toplamı sadece 18.4 milyardır. Yani 56.6 milyar bakanlık ve kamu sağlık kurumlarının dışında harcanacak; muhtemelen de özel sağlık kuruluşları vasıtasıyla sermayeye aktarılacaktır.

Maliyetleri düşürmenin bir başka yolu hammadde ve enerji harcamalarını azaltmaktır. Özellikle enerji maliyetlerinin yüksekliği Hükümetin sürekli olarak dillendirdiği bir konudur. Enerji maliyetlerini düşürmek konusunda getirilen öneriler ise nükleer, termik ve hidroelektrik santralleridir. Bunların her üçü de geri dönüşü olmayacak biçimde doğayı tahrip ederken, insan ve diğer tüm canlı varlıkların da yaşamını tehdit etmektedir. 2014 bütçesinde doğa ve yaşam düşmanı enerji kaynaklarına yatırımların daha da artırılacağı belirtilmektedir.

Sermayeyi teşvik için bütçede yer alan diğer bir konu da bütçe gelirlerine ilişkindir. Bütçe gelirlerinin yüzde 86.4’ü vergi gelirlerinden sağlanmaktadır. Vergi gelirleri içinde sermayeden doğrudan alınan kurumlar vergisinin payı sadece yüzde 8.9’dur. Önemli bölümünü ücretli emekçiler ve küçük üretici, esnaf ve çiftçinin ödediği gelir vergisinin payı ise yüzde 20.4’tür. Buna karşılık dolaylı vergiler olarak adlandırılan ve toplumdan alınan ÖTV ve KDV’nin payı ise yüzde 70’leri bulmuştur. Vergi dışı gelirler ise büyük ölçüde özelleştirme ve 2/B arazilerinin satışı yoluyla elde edilen; yani topluma ait varlıkların satışından elde edilen gelirlerdir.

Özetle 2014 bütçesi, 1980’den bu yana hazırlanan tüm bütçeler gibi toplumun geniş kesimlerinden alıp sermayeye kaynak aktarma anlayışını devam ettirmiştir. Daha açık bir ifadeyle 2014 bütçesi emeğin sömürüsü, toplumun yoksullaşması ve doğanın yok edilmesi pahasına bir avuç sermayedarı ihya etme bütçesidir(!)

2014 bütçesi, toplum kesimleri arasında gelir dengesizliğini daha da arttıracak son derece anti-demokratik bir içeriğe sahiptir. Antidemokratik bir bütçenin demokratik bir ortamda uygulanabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle olsa gerek toplumu baskı altında tutmak üzere görevlendirilmiş kurumlara (Emniyet, İçişleri Bakanlığı, Jandarma, MİT, Milli Savunma Bakanlığı vs) ayrılan bütçe 50 milyarı bulmaktadır.

Sözün özü: 2014 bütçesi topluma sömürüyü, güvencesizliği, yoksulluğu, doğanın katledilmesini dayatan; demokrasi ve barışı tehdit eden bir anlayışın ürünüdür.

Hiç yorum yok: