4 Temmuz 2013 Perşembe

Çözüm süreci ve Haziran direnişi duvarları yıkıyor


ÖZGÜRCE
05/07/2013

“Böl yönet” muktedirin egemenliğini sürdürmek için kullandığı en bilindik taktiktir. Türkiye’de de muktedirler özellikle din, mezhep ve etnik köken üzerinden toplumu ayrıştırıp, birbirine düşmanlaştırarak aralarına koca koca duvarlar örmeye çalışmışlardır. Ulus devleti inşa sürecinde önce Müslüman olmayan nüfus daha sonra da Kürtler toplumun diğer kesimlerinden ayrıştırılıp, düşman olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Böylece Anadolu topraklarını Türkleştirme ve Sünnileştirme politikasına bağlı olarak asimilasyon ve göçe zorlama uygulamaları (tehcir) meşrulaştırılmak istenmiştir. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren artan sınıfsal çelişkilerin üzerini örtmek ve yükselen sınıf hareketini engellemek için Alevilere ve Kürtlere yönelik ayrımcılık politikaları daha da keskinleşmiştir.


AKP de 10 yıllık iktidarı boyunca kimi zaman açılımlar adıyla ayrımcılığa karşı olduğunu iddia etmişse de “böl yönet” taktiğini büyük bir incelikle uygulamıştır. Ancak Kürt hareketinin çözüm için müzakereyi zorlaması ile başlayan barış ortamı ve Gezi direnişiyle başlayıp bir halk hareketine dönüşen süreçte 100 yıllık “böl yönet” taktiği boşa çıkmaya başlamış; adeta halklar arasına örülen duvarlar yıkılmıştır. Türkiye’nin dört bir yanında polis şiddetine karşı direnenler arasında Kürt-Türk, Alevi-Sünni, laik-antilaik ayrışması ortadan kalkmış ve yıllardır dayatılan ayrıştırma politikalarına inat dayanışma, kardeşlik anlayışı öne çıkmıştır.


Lise öğrencisi Medeni’nin Lice’de güvenlik güçlerinin kurşunuyla öldürüldüğü haberi işte tam da halklar arasında duvarların gerçekten yıkılıp yıkılmadığı konusunda bir takım tereddütlerin yaşandığı bir ortamda gelmiştir. Zira Kürtler 30 yıldır Medeni gibi on binlerce canını kaybetmiş ama devletin Kürtlerle Türkler arasına ördüğü o koca duvar Kürtlerin sesini ülkenin batısında yaşayanlara duyurmasını engellemiştir. Ancak tereddütler boşa çıkmış ve barış süreciyle bağdaşmayan kalekolların yapımını protesto eden Medeni’yi sırtından vuran silahın sesi anında tüm Türkiye’de çınlamıştır. Yaşanan bu insanlık dışı olayın akşamında İstanbul, Ankara, İzmir ve daha birçok ilde “her yer Lice her yer direniş”, “yaşasın halkların kardeşliği” ve benzer birçok Kürtçe ve Türkçe slogan eşliğinde yürüyüşler yapılmıştır. Parklarda gerçekleştirilen forumlarda Kürtlerin yıllardır yaşadığı acılara, devletin resmi söylemine inanarak nasıl duyarsız kalındığına ilişkin suçluluk duyguları dillendirilmiştir. 29 Haziran’da Taksim’de yapılan mitingde ise Kürt ve Türk halkı arasına örülen kalın duvarın adeta bir sihirli değnekle ortadan kalkmış olduğu çok daha açık biçimde görülmüştür.     


Kürt halkının kültürel ve siyasal haklarının tanınmasını ifade eden çözüm sürecine katkı sağlaması bakımından Türkiye halkları arasındaki en kalın duvarın yıkılması ve acıların ortaklaşarak tepkiye dönüşmesi son derece önemlidir. Ancak Haziran direnişiyle tek yıkılan Türklerle Kürtler arasındaki duvar olmamıştır. Sivas katliamı anmasında da yine ülkenin dört bir yanında her dinden her mezhepten olanlar ve ateistler, katliamı lanetlemek ve Alevilerin hakları için sokaklara çıkmıştır. Öte yandan 30 Haziran’da bir büyük duvar daha yıkılmıştır. Farklı cinsel yönelimleri tanımayan, hatta suç olarak gören devlet anlayışına karşı on binlerce kişi Taksim’de toplanmıştır.


Kuşkusuz önümüzdeki süreçte araya örülen duvarlar nedeniyle toplumun duyarsızlaştığı daha birçok konuda demokratik tepkiler ortaya konulacaktır. Ama bunlar içerisinde bir tanesi vardır ki zaman geçirmeden toplumun ortak sorunu haline getirilip, tepkilerin haykırılması gerekir. Bu acil konu iş cinayetleridir. Haziran ayı boyunca sokaklarda demokrasi için özgürlükler için direniş sürerken 104 işçi ekmek parası kazanabilmek için çalıştıkları işlerde cinayete kurban gitmiştir. Cinayete kurban gittiler diyorum çünkü daha önce de kaza olarak tanımlanan diğerleri gibi onların da ölümleri öngörülebildiği halde sermaye daha fazla kâr etsin diye önlemler alınmamıştır.


Sermayenin çıkarlarına temsilcilik yapan devletin sermayeyle birlikte emekçiyi insan yerine koymayan politikalarının dayanağı Kürtleri, Alevileri, doğayı yok sayan anlayıştır. Kesişme noktası demokrasi ve özgürlük olan Kürt hareketi ve Haziran direnişinde yer alanların önemli bir kısmı aynı zamanda emekçilerdir. O halde demokrasi ve özgürlük mücadelesinin sınıfsal içeriği göz ardı edilmemeli ve bir an önce diğer duvarlar gibi işçi sınıfının diğer toplum kesimleriyle ve kendi arasında örülmüş olan duvarlar da kaldırılmalıdır (!)

Hiç yorum yok: