2 Aralık 2022 Cuma

Hakikate şahitlik etmek ve TTB’nin yanında olmak

                                  3 Aralık 2022

24 Ekim’de yapılan Kabine Toplantısı’nın ardından Erdoğan, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı -adli tıp uzmanı bir bilim insanı olarak kimyasal silah kullanımına ilişkin yaptığı değerlendirme nedeniyle- “sınır ötesi harekâtlara iftira atmak”la itham ederek; “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızın yürüttüğü soruşturmanın sonuçlarına ve mahkemelerin vereceği kararlara göre hem bu kişiyle, hem de bu kurumla ilgili gereken adımlar atılacaktır. Bu çerçevede Kabine Toplantımızda ilgili bakanlarımıza, TTB başta olmak üzere meslek örgütlerinde yeni bir yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmalarının hızlandırılması talimatını verdik.” açıklamasında bulundu.


Bu açıklamanın hemen sonrasında Şebnem Korur Fincancı evi basılarak gözaltına alındı ve tutuklandı. 27 Kasım günü de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ yaptığı bir konuşmada “Sayın Cumhurbaşkanımızın da açıkladığı gibi, Türk Tabipleri Birliği ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ile ilgili çalışmanın sonuna geldiğimizi ifade etmek isterim. Yakında bu çalışmayı kamuoyumuzla paylaşacağız.” açıklamasını yaptı.


Bazı meslek örgütlerinin, amaçlarının dışında faaliyetler içerisine girdiğini söyleyen Bozdağ, “Siyasette olan bir kardeşiniz olarak, Türk Tabipleri Birliği’nin, tabiplerin hakkını savunduğuna şahit değilim. Tabiplerin menfaati olsun diye değil, sadece iktidar zarar görsün diye faaliyette bulunuyorlar.” ifadeleriyle konuşmasını sürdürdü.


Erdoğan ve Bozdağ, bu açıklamalarıyla TTB’yi yasayla kendisine verilen görevler dışında faaliyette bulunmakla suçlamakta; bununla da yetinmeyip hekimlerin büyük çoğunluğunun tercihiyle göreve gelmiş olan -seçim yoluyla değiştiremediği- TTB yönetimini yasayı değiştirerek alaşağı etmeyi ve dahası kamu kurumu niteliğindeki bu kuruluşu tamamen işlevsiz hale getirmeyi amaçlamaktadır.


Siyasi iktidarın en yetkili isimlerinin doğrudan hedefi haline gelen TTB, 23 Ocak 1953 tarihinde yasalaşan 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu ile kurulmuş ve yaklaşık 70 yıldır bu kanun hükümlerine göre faaliyet gösteren kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.  TTB’nin yapmakla yükümlü olduğu görevler yasanın 4. maddesinde şöyle sıralanır:


  1. Halk sağlığına ve hastalara fedakarlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini korumak ve geliştirmeye çalışmak, 
  2. Üyelerinin maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak, bunları halkın ve devletin menfaati ile en iyi şekilde denkleştirmeye çalışmak, 
  3. Halkın sağlığını korumaya, üyelerini refah seviyesine ulaştıracak gerekli çalışma alanları bulmaya, İş Kanunu ile sosyal kanunların ve ilgili diğer mevzuat hükümlerinin uygulanmasında meslek ve meslektaşların hak ve menfaatlerini korumaya ve her türlü görev dağılımını adilane bir surette düzenlenmesine çalışmak, 
  4. Halk sağlığı ve tıp meslekleri ile ilgili konularda resmi makamlarla karşılıklı işbirliği yapmak, 
  5. Halk sağlığını ve tıp mesleğini ilgilendiren işlerde resmi makamlardan yardım sağlamak.


Yasanın TTB’ye verdiği görevler göstermektedir ki saray/AKP iktidarını rahatsız eden, -vatan hainliğine varan suçlamalarda bulunduğu- TTB’nin mevcut ve geçmişteki yönetimleri değil “6023 sayılı yasa”dır. Zira gerek Erdoğan gerekse Bozdağ aksini iddia etse bile TTB, halk sağlı sorunu olarak gördüğü savaşa karşı barışı savunurken de; 200’ü hekim 500’ü sağlık emekçisi en az 250 bin insanın yaşamını yitirdiği pandemi sürecindeki yanlış politikaları eleştirirken de; sağlık hizmetlerini piyasalaştırarak halkın sağlık hakkını elinden alan Sağlıkta Dönüşüm Programı’na karşı çıkarken de; sağlıkta şiddete karşı eylemler düzenlerken de yasanın kendisine verdiği görevi yerine getirmekte, halkın sağlığını, üyelerinin can güvenliğini ve hekimlik değerlerini korumaktadır.


Adalet Bakanı, “bir siyasetçi olarak Türk Tabipleri Birliği’nin, tabiplerin hakkını savunduğuna şahit değilim.” buyurmuşsa da bir yuttaş olarak ben, hekimlerin hakları için mücadele ederken “toplumcu hekimlik” anlayışıyla sağlık sistemini ve sağlık politikalarını gündeme getirmekle kendisini mükellef kılan TTB’nin bu mükellefiyeti bugüne kadar layıkıyla yerine getirdiğine şahidim! Şahitliğim bununla da sınırlı değil. Yine bir yurttaş ve bir sosyal bilimci olarak, AKP iktidarının 20 yıldır halkın sağlık hakkını gaspettiğine, sağlığı -başta iktidar mensupları ve yandaşları olmak üzere- sermayeye kâr alanı haline getirdiğine, savaşın ve neoliberal sağlık politikalarının hekimlerin, sağlık emekçilerinin ve tüm toplumun yaşamını tehlikeye attığına ve nihayet tüm bunların karşısında toplum sağlığını savunduğu için TTB’nin “hedef” haline getirildiğine de şahidim!


Eğer bir siyasi iktidar, uyguladığı politikalarla halkın sağlığını tehdit ederek bir “halk sağlığı sorunu” haline geliyorsa ona karşı olmak elbette TTB’nin görevidir. Eğer TTB üzerine düşen görevi/sorumluluğu yerine getirirken yöneticileri özgürlüklerinden mahrum edilerek baskı altında alınıyor ve “tek adam” rejiminin sağladığı güce dayanılarak etkisiz hale getirilmek isteniyorsa o zaman TTB’yi savunmak da halkın görevi olmalıdır!


Hiç yorum yok: