ÖZGÜRCE 26/09/2008
Kriz sınıf mücadelesi için fırsat olabilir!..
Kriz, kapitalist sistemle özdeşleşmiş bir durumdur. K. Marx, kapitalist sistemde krizlerin beklenmedik bir durum olmadığını, kapitalizmin krizler sonucunda çökeceği yönünde bir beklentinin yersiz olduğunu ifade etmiştir. Marx’a göre kriz, sistemin çökmesi bir tarafa, kapitalist toplumun gelişmesini biçimleyen ve düzenleyen hareketin en açık şeklidir. Kapitalist sistemin özünü oluşturan sermaye birikimindeki tıkanma, krizlerle birlikte yeniden yapılanan kurumlar ve ilişkiler sayesinde kabuk yeniler ve kapitalizm yoluna devam eder. K. Marx bir taraftan krizleri kapitalizmin vazgeçilmez bir unsuru olarak tanımlarken diğer taraftan da krizlerin sınıfsal ayrışmayı en net biçimiyle ortaya koyduğunu belirtir. Marx’a göre burjuva sınıfının proleteryayı sömürüsünün tüm boyutlarıyla açığa çıkması anlamına gelen bu netleşme nedeniyle krizler, işçi sınıfı bilincinin ve sınıf mücadelesinin yükselmesi için fırsat yaratır.Aradan yüz elli yıllık bir süre geçmesine karşın Marx’ın kriz analizlerinin bugün için de en temel yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Zira, 20. yüzyılda yaşanan iki büyük krizde de görüldüğü gibi kapitalizm, üretim sistemi ve devlet başta olmak üzere tüm kurumlarıyla yeniden yapılandırarak kabuk yenilemiş ve yoluna devam etmiştir. Bunlardan birincisinde fordist üretim sistemi ve sosyal devlet anlayışı hakim olurken, 1970’lerde başlayan ve halen devam etmekte olan krizde ise esnek üretim ve piyasa devleti yeniden egemen hale gelmiştir.Tarih, Marx’ın kapitalizmin gelişim süreçlerine ve krize yönelik analizlerini doğrulamıştır. Ancak, 2. Enternasyonelle birlikte Marksizmden önemli ölçüde kopan işçi sınıfı ve onun örgütü sendikalar, kapitalizmle mücadele bir tarafa sistemle uzlaşma içerisine girerek neredeyse onun birer kurumu haline gelmiştir. Dolayısıyla, Marx’ın işaret ettiği, krizleri sınıf mücadelesini yükseltmek için bir fırsata dönüştürme anlayışından çok uzak kaldıkları gibi sisteme bağımlı hale geldikleri için sistemle birlikte sistemin gereklerine yanıt verecek doğrultuda dönüşmüşlerdir. Sonuç olarak da sendikalar ve onlarla birlikte işçi sınıfı, gerek ekonomide, gerekse siyasette hiçbir etkinliğe sahip olmayan “edilgen” bir konuma gelmiştir. Türkiye’de de sendikaların krizler karşısındaki konumu farklı olmamıştır. Türkiye’de krizler karşısında sendikaların aldığı tavır en açık biçimiyle 1994 ve 2001 krizlerinde görülmüştür. Her iki krizde de sendika(cı)lar, krizi mücadelenin yükseltilmesi için bir fırsat olarak kullanmak yerine krizi, beceriksizliklerinin ( ya da işbirlikçiliklerinin mi demek gerekir?) mazereti olarak kullanmışlardır. 1994 krizi sonrasında kamu işçilerinin toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ikramiye haklarının ertelenmesine onay verilmesi ya da yüz binlerce emekçinin işsiz kaldığı ücretlerin yarıya yakın değer kaybettiği 2001 krizinde Siteler esnafı kadar bile ses çıkarmayıp Kemal Derviş’le görüşmeler sonrasında yapılan “fedakarlık yapmalıyız” açıklamaları bunun ilk akla gelen örnekleridir. Dünya ve Türkiye yeni bir krizin belirginleştiği bir süreçtedir. Bu süreçte sendikaların alacakları tavır nasıl olacaktır? Sendika(cı)lar, daha önce olduğu gibi krizi kendi çıkarlarını kurtarmanın bir aracı olarak görüp, sermayenin kendilerine verdiği “işçileri uyutma” görevini mi yerine getireceklerdir; yoksa, Marx’ın işaret ettiği gibi krizi işçi sınıfı mücadelesinin yükseltilmesi için bir fırsat olarak mı değerlendireceklerdir? 1994 ve 2001 krizlerinde işbaşında olan sendikacılarının önemli bir kısmının hala aynı koltukta oturduğunu ve iş yasası, SSGSS, istihdam paketi, özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasalaşması gibi konularda gösterilen mücadelenin düzeyini düşününce, kendi adıma pek umutlu olmadığımı itiraf edeyim. Ancak, emekçiler geçmişte yaşananları da göz önüne alarak, mücadeleyi mevcut sendikal yapılara havale etmez, kendileri ve gelecekleri adına sendikalarına sahip çıkar ve mücadelede ellerini taşın altına koyarlarsa işte o zaman her şey değişebilir(!)Sözün özü: Kriz, kapitalizmin koltuk değneğidir, sermayeye yeni sömürü olanakları sağlayarak onu ayakta tutar. Emekçiler için ise kriz iki alternatif sunar: Eğer sisteme mahkum olunmuşsa emekçi için kriz, işsizlik, açlık, yoksulluk ve daha fazla sömürüdür. Ama sınıfsal çıkarlarının farkına varır, bağımlılık zincirini kırarsa ve sınıf dayanışması içinde mücadeleye yönelirse emekçi için kriz işsizliği, açlığı, yoksulluğu ve sömürüyü ortadan kaldırmak için önemli bir fırsattır (!) Tercih emekçilerindir…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder