ÖZGÜRCE
13/01/2012
12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının gündemde olduğu ve bunun bir demokrasi zaferi olarak gösterilmek istendiği bir süreçte ilginç bir gelişme oldu: 2008’den bu yana değiştirilmesi gündemde olan sendika kanunlarını ekonomiyle ilişkili bakanların ”işçilik maliyetleri yükselir” gerekçesiyle engelledikleri ortaya çıktı.
7 Ocak 2012 tarihli Vatan Gazetesi’nde konuya ilişkin haber şöyle: “İşçi ve işveren taraflarının karşılıklı görüşmeleri ve aylarca süren çalışmaların ardından 19 Ekim’de Bakanlar Kurulu’na sevk edilen Sendikalar Kanun Tasarısı, 2.5 aydır hala Bakanlar Kurulu’ndan çıkmadı. Kabinede yer alan ekonomiyle ilgili bakanların temel olarak “2012’nin zor bir yıl olacağı, böyle bir dönemde bir de sendikalar yasasıyla işçi örgütlerinin güçlendirilmesi ve toplu sözleşme haklarının artırılmasının doğru olmadığı, böyle bir dönemde işverenin daha fazla sorun yaşamasına neden olacağı ve işçilik maliyetlerini yükseltmenin yanlış olacağı” tezleriyle yasaya karşı çıktıkları öğrenildi.” Haberde sendikalar yasasını engelleyen bakanlar: Başta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de sendika yasalarının engellenmesine destek vermişler.
AKP’li bakanların işçi örgütlenmeleri ve sendikal haklara yaklaşımı hem kendilerinin hem de mensubu bulundukları parti ve hükümetin demokrasi anlayışını da açık biçimde yansıtmaktadır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu 12 Eylül darbesinin ardındaki işçi sınıfını baskı altına alma ve Türkiye’yi ucuz emek alanı haline getirme amacı doğrultusunda 1983 yılında çıkartılmıştır. Yani 1983’te sendika yasalarını hazırlayanlar ile bugün sendika yasalarını “işçi örgütleri güçlenir, işçilik maliyetleri yükselir” diyerek engellemeye çalışanların demokrasi anlayışları birebir aynıdır. Daha açık bir ifade ile 12 Eylül darbe rejiminin demokrasi anlayışı bugün hala iktidardadır(!)
Bu anlayışın darbe rejiminin ürünü olarak tanımlanan 1982 Anayasası’nın yerine daha demokratik içerikte yeni bir anayasayı nasıl yapacağını da ayrıca sormak gerekir(!)
Aslına bakarsanız, Meclis gündemine getirilmeye çalışılan Sendikacılık Kanun Tasarısı’nın Bakanların kaygı duyduğu gibi işçi örgütlemelerini güçlendirmesi ve toplu sözleşme haklarını arttırması da söz konusu değildir. Zira getirilmek istenen yasada noter şartının kaldırılması ya da işkolu barajının düşülmesi gibi olumlu kabul edilecek düzenlemeler bulunsa da örgütlenme özgürlüğü ve grev konularındaki birçok anti demokratik düzenleme devam etmektedir. Kaldı ki emekçiler için güvencesizlik ve örgütsüzlük anlamına gelen esneklik uygulamaları da son sürat yaşama geçirilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır. Yani Sendikalar Kanunu Taslağı, Bakanların korktuğu gibi işçi örgütlerinin güçlenmesini sağlayacak ve işçilik maliyetlerini yükselterek, kârları düşürecek bir içeriğe sahip değildir.
Peki Bakanlar içeriğini bilmedikleri için mi getirilen Tasarıya karşı çıkmaktadırlar? Böyle olduğunu hiç sanmıyorum. Çalışma Bakanının diğer Bakanlardan farklı olarak; “sendikalar rahat olsun, yasayı bu ay içinde Meclis’ten geçireceğiz” mesajıyla birlikte değerlendirdiğimizde; amaçlananın Sendikalar Kanun Tasarısını engellemekten ziyade sendikalara gözdağı verilerek, sendikal özgürlükleri engellemeye devam eden bu Tasarının fazlaca itiraza ve eleştiriye uğramadan apar topar yasalaşmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum.
Sendikalar Kanun Tasarısı ister Bakanlar tarafından gerçekten engelleniyor olsun, isterse işçi sınıfına ve sendikalara yönelen bir tehdidin gereği olsun; ortaya çıkan tablo AKP’nin işçilere bakışını ve demokrasi konusundaki yaklaşımlarını son derece açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu durumda halen AKP’nin yandaşlığını yapan ve/veya yasalardan medet umarak mücadeleden uzak duran sendikaların da yeniden ve yeniden sorgulanması gerekir(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder